Aslında bazı araştırmacılara göre dil dışı bir düşünme şeklidir Sinestezi. Bu da akıllara Sinestezi'nin insanların dili geliştirmeden önce kullanmayı denedikleri bir iletişim yöntemi olma ihtimalini getiriyor. Tıpkı geçmiş insanlarda bulunan ama körelmiş olan bazı fiziksel özelliklerin günümüz insanlarında nadiren ortaya çıkması gibi bir durum olması mümkün.
Kelime kökeni yunanca syn: “birlikte” ve aesthe-sis: “algılamak” kavramından gelen Sinestezinin birçok şekli vardır, fakat genel manada ikiye ayrılır. En sık rastlanan şeklinde bireyler, harfleri renk olarak deneyimler. Her harf, kişi tarafından farklı bir renk olarak algılanır; kodlanır. Bu bireyler tatları, kokuları ya da sesleri renk olarak algılamazlar.

İkinci türde ise işler daha da keyifli bir hal alır ama tatları, kokuları, sesleri renk olarak algılayan sinestezikler ise daha az görülmektedir. Bu gruba dahil olan sinesteziklerin hafızaları diğer gruba nispeten daha zayıftır. Yaşadıkları ve hatırlayamadıkları bir olayı seneler sonra hafızaları sayesinde değil, olaya atfettikleri bir koku veya sayesinde hatırlayabilirler. Onlara göre her şehrin, her evin, her yerin, her tadın, her sesin sahip olduğu değişik renkler vardır. Hafıza; koku, ses, tat gibi algıları renk olarak kaydeder.
Sinestezikler yaşadıkları bu deneyimi erken yaşlarda farkedip içselleştirirlerse, herkesin kendileri gibi olmadığını anlamak epey zaman alır onlar için.
Tarih boyunca Johann Von Goethe (1749 -1832) gibi bir çok sanatçının Sinestezik olduğu bilinmektedir. diğer isimlerden bazıları ise şunlardır:
Vasilly Kandinsky, Vladimir Nabokov, Amy Beach, Gyorgy Ligeti, Joachim Raff, Henrik Wiese, Franz Liszt, Olivier Messiaen, Konstantin Saradzhev. Hatta bazı anlatılarından yola çıkılarak ünlü bilim insanı Nikola Tesla ile fizikçi Richard Feynman'ın da Sinestezik oldukları düşünülmektedir.