6 Şubat tarihinde Kahramanmaraş merkezli yaşanan depremlerin ardından, 50 binden fazla insan hayatını kaybetti ve binlerce bina yıkıldı. Bu depremler 11 farklı şehri etkiledi. Ayrıca, deprem bölgesindeki artçı sarsıntılar devam ediyor ve Türkiye'nin farklı bölgelerinde meydana gelen diğer depremler de endişeye yol açıyor.
Deprem risk haritaları, tarihsel veriler, kaydedilmiş depremler ve bilinen fay hatları gibi faktörlere dayanarak hazırlanıyor. Ancak bu veriler eksik veya yetersiz olduğunda, deprem yönetmelikleri de bu haritalardan esinlenerek oluşturulabiliyor, ki bu da yetersiz olabiliyor.
DEPREM İÇİN RİSKLİ BÖLGELER AÇIKLANDI
Son zamanlarda, özellikle Kahramanmaraş merkezli 6 Şubat depremlerinin ardından, deprem açısından yüksek risk taşıyan bölgelerin harita üzerinde nasıl belirlendiği ve binaların hangi yönetmeliklere uygun olarak inşa edildiği gibi konular büyük ilgi çekiyor.
Jeoloji Mühendisleri Odası Deprem Danışma Kurulu Üyesi Prof. Dr. Süleyman Pampal ve Gazi Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bülent Özmen, bu konuyla ilgili son dakika açıklamaları yaptılar.
Türkiye'deki canlı fay haritasına bakıldığında, birçok bölge deprem riskini yüksek gösteren kırmızı bölgelerle işaretleniyor. Bu "Türkiye Deprem Risk Haritası" ilk olarak 1945 yılında hazırlandı ve daha sonra altı kez güncellendi, her güncellemede riskli bölgeler de revize edildi.
Doç. Dr. Bülent Özmen, konu hakkında şunları söyledi: "Türkiye'nin ilk resmi deprem risk bölgeleri haritası 1945 yılında Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile Milli Eğitim Bakanlığı tarafından mevcut bilgilerden yararlanılarak hazırlandı."
Prof. Dr. Süleyman Pampal, 1939'da Erzincan'ı yerle bir eden ve 40 binin üzerinde insanın yaşamını yitirdiği depremle başlayarak "Deprem Tehlike Haritası" çalışmalarını anlattı. Pampal, Türkiye'de jeoloji ve diri fay haritalarının 1935'te Atatürk'ün talimatıyla kurulan MTA ile başladığını ve bu haritaların 1947, 1963, 1972, 1996 ve 2018 yıllarında güncellendiğini belirtti. Pampal ayrıca, deprem yönetmeliklerinin ve haritalarının özellikle büyük depremlerin ardından güncellendiğine dikkat çekti.
Uzmanlar, deprem tehlike haritasının sadece fay hatlarına bağlı olmadığını ve faya uzak bölgelerin de olası bir depremde yıkım riski taşıyabileceğini vurguluyorlar.
Prof. Dr. Süleyman Pampal, 78 yıllık bir süre zarfında haritaların hangi bölgeleri tehlikeli olarak gösterdiğini değerlendirdi. Pampal, şunları söyledi: "1945 haritasına göre, Türkiye'nin yüzde 80'i depremsiz bölgeler olarak gösteriliyordu. Sadece Kuzey Anadolu Fayı (KAF), Ege bölgesinin bir kısmı ve Hatay yüksek riskli olarak belirtilmişti."
Pampal, 1972 yılında riskli bölgelerin arttığını ve Batı Anadolu, İç Anadolu, Denizli'den Afyon'a doğru olan bölgelerin de risk taşıdığını belirtti. 1996 yılına gelindiğinde, daha fazla bölgenin riskli olarak gösterildiğini ve yalnızca Konya-Aksaray-Mersin hattının risk taşımadığını ifade etti. Son harita ise tehlikenin daha düşük gösterildiği bir dönemi yansıtıyor.
Prof. Dr. Pampal ve Doç. Dr. Özmen, güncel durumda Türkiye'deki riskli bölgeler hakkında açıklamalarda bulundular. Doç. Dr. Bülent Özmen, yeni haritanın Kırşehir ilinde en radikal değişikliği getirdiğini ve Kırşehir'in deprem tehlikesi açısından artık daha güvenli bir şehir olduğunu belirtti. Ayrıca, Çanakkale, Muğla, Adana, Antalya, Eskişehir, Malatya gibi birçok şehirin deprem riskinin azaldığını söyledi. Ancak, Rize, Trabzon, Elazığ, Erzurum, Aksaray gibi illerde deprem tehlikesinin arttığını ekledi.
Prof. Dr. Süleyman Pampal, Kahramanmaraş çevresindeki Sürgü Fayı'nın uzun bir süre boyunca kırılmayabileceğini ancak Hatay'dan başlayarak güneye doğru uzanan Ölüdeniz Fayı'nın daha hızlı kırılabileceğini belirtti. Ayrıca, Yedisu'dan Erzincan'a kadar olan bölgenin sismik boşluk süresi içinde olduğunu ve bu bölgelerin de kırılabileceğini vurguladı. Marmara Bölgesi ve İstanbul'un güneyi de, özellikle Çınarcık Çukuru ve Kumburgaz Fayı'nın deprem riskine sahip olduğunu belirtti.